Bu yazımda sizlere Anadolu’nun ilk fatihlerinden birisi olan Mengücek Gazi’nin doğduğu yer ve ataları konusunda bilgiler vermek istiyorum. Mengücek Gazi’nin nerede öldüğü ve gömüldüğü meçhuldür. Kemah Kalesi’nin karşısında, Fırat’ın kuzey yakasındaki tepede bulunan biri çift, diğeri tek, sivri kubbeli Sultan Melik/Melek türbelerinden öndeki tek kubbelisi, geleneksel bir benimseyişle ona izafe edilmiştir.

17. yüzyılın ortalarında Kemah ve Erzincan’ı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin Darül’l Felah diye anılan Kemah Kalesi’ne, Kemah ve Erzincan’daki eski eserlere, buraları fetheden Arap mücahitlere dair bilgi ve söylencelere yer verdiği halde, Mengücek Gazi’den de Mengücekler’den de söz etmemesinin yegâne açıklaması, bu adların 17. yüzyıldan önce yerel bellekten silindiği olabilir.

Kemah çevresindeki ziyaret yerlerine değinirken: "Cisr (köprü) başında Melik Gazi Sultan ziyareti vardır." Demekle yetinmiştir. Olasılıkla bu türbeleri Kemah Köprüsünü geçerken uzaktan görmüştür.

Ali Kemali (Aksüt), 1932 yılında yayınladığı Erzincan kitabında, Kemah ve çevresindeki Mengücekli yapılarını tanıtırken Sultan Mengücek Gazi’ye nispet edilen türbe ve mumyayla ilgili gözlemlerini şöyle sıralamaktadır.

"Sultan Melik Türbesi dikkate şayandır. Cehalet ve istismar düşünceleri bu güzel türbenin önünü, alçak ve kerpiç yığınından ibaret bir hile damıyla kapatmıştır. Bu damın bir tarafından türbenin zeminliğine açtıkları dar ve alçak bir delikten mumyaya giriyorlar. Tabutunun ayak cihatinde sureti mahsusada açtırılmış bir delikten Sultan Melik’in müberek ayağını göstererek ziyaretçileri bir kudsiyet heyulasının önünden ağlatıyorlar (…) Mumyanın bugünkü hali bir tür iskeletten ibarettir."

Peki Sultan Melik adıyla Kemah ilçesinde nam salan bu zat nasıl vefat etmiştir. Gelin bunu da Tahsin Yaylaoğlu’nun "Selçuklular’da Mumya" başlıklı yazısından aktaralım.

"Mengücek Gazi Kemah’ı on iki günde alarak burada üslenmiş, sonra Erzincan’ı, Divriği’yi, Şebinkarahisar’ı almış. Kemah’ta oturduğu zamanlar ata binip kaleden iner, Fırat vadisinde dolaşır, avlanırmış. Yine bir ilkbahar günü atla ırmağın karşı kıyısına geçerken ansızın kabaran sulara kapılıp boğulmuş. Fırat’da boğulan Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’ne gömülmesi gibi, Mengücek Gazi’nin naaşı ırmaktan çıkartılıp Kemah’ın kuzeyinde Fırat’a hakim tepe üzerine gömülerek buraya bir türbe yapılmış. Bir kaza sonunda öldüğünden şehit sayılmış (…) başının kurumuş derisi tamamen dökülmüş ise de vücudu, göğüs, kol ve bacak kısımları, hemen tamamen olduğu gibi durmaktadır. Bana anlattıklarına göre 1926’ya kadar mumyada hiçbir zede yokmuş. Fakat sonradan beş on kuruş için her gelene gösterildiğinden tahrip olmuştur.(…) Türklerden evvelki Anadolu tarihinde ve İslamiyet’te mumya ve mumyacılık yoktur."

1960’larda yöre insanlarından aldığımız notlara göre, kurak mevsimlerde Sultan Melik mumyası Fırat’a indirilip baş kısmı suyun içinde bir taşa bağlanırmış. Bu büyü sayesinde yağmur yağacağına inanılıyormuş. Bundan dolayı da mumyanın derisi çürüdüğü gibi, zamanla kafa da gövdeden ayrılmış.

Halkbilim Araştırmacısı Kutlu Özen de Divriği Evliyaları adlı kitabında, "Sultan Melek/Sultan Melik Yatırı" başlığı altında açıklamalarda bulunurken "… Alt katta Melik Gazi’nin açık tabut içinde mumyası, yukarıda da sandukası vardır." Dedikten sonra halktan dinlediklerini nakleder: "Sultan Melek, abdest almak için Fırat’a inermiş. 1917 yılında Doğu Anadolu’ya giren Rusları, Kemah Boğazı’ndan bu türbelerin manevi gücü geri çevirmiş. Halk ermişliğine inandığından dilek dilemeye gelirler. Evlat sahibi olmak isteyen Divriğililer gelir, çocuklarına Melek adını verirlermiş.

Sultan Melik Türbesi’ne mumyasına benzer bir anlatı ve İnanç, Harput’taki Arap Baba yatırı etrafında da oluşmuştur.