Çevre hakkı Anayasamızın 56. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; “herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir." Anayasamız çevre hakkını; devletin ödevi, vatandaşın ödevi ve herkesin hakkı olarak üç açıdan düzenlenmiştir.
Çevre hakkını oluşturan unsurları üç başlıkta inceleyebiliriz;

Çevre Hakkının Öznesi; Çevre hakkının özneleri, bu hakkın kullanıcıları, yani bu hakka uyulmasını talep edebilecek yararlanıcılardır. Bu özneyi şimdiki ve gelecek kuşaklar olarak belirlemek mümkündür. Öznenin ikinci kısmı, çevre hakkının yararlanıcıları bakımından öteki haklarda bulunmayan bir özelliği de yansıtmaktadır. Bu hak günümüz insanlarının gelecek kuşaklara karşı sorumluluğu ve iki kuşak arasındaki dayanışmayı göstermektedir.

Çevre Hakkının Konusu; Korunması gerekli, çevresel değerleri ifade eder. Somutlaştıracak olursak, Çevre kanunun 1. maddesinde belirtildiği gibi, kırsal ve kentsel araziler, doğal kaynaklar, su, toprak, hava, doğal ve tarihsel değerler, atmosfer ormanlık alanlar kısacası yaşamın kendisi ve hatta biyosfer, çevre hakkının konusunu oluşturmaktadır.

Çevre Hakkının Muhatabı; Çevre hakkının muhatabının tespiti, sorumluluk ve yaptırım açısından önem taşır. Kısaca belirtecek olursak çevre hakkının kullanıcıları aynı zamanda muhataplarıdır. Keza devlet de muhataplar arasındadır.

İçinde bulunduğumuz son 20 yıl, bir insan hakkı olarak kişilerin ve toplulukların çevre hakkını hukuksal olarak tanıma, hakkın kullanım ve uygulama yöntemlerini belirleme zamanı olarak kabul edilmektedir. Yeni bir insan hakkı olarak son yıllarda uluslararası belge ve anayasalara giren ve çevre korumanın en etkili ve önemli hukuksal aracını oluşturan çevre hakkı, çevre hukukunun, ulusal alanda olduğu kadar, uluslararası alanda da ortaya çıkan bir görüntüsüdür. Çevrenin ve insan yaşamının korunmasına ilişkin bir hakkın tanınması, son 20-30 yılda duyarlı bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Geleneksel insan hakları araçları ile önlenemeyen çevreye yönelik ihlâllerin aşılmasında çevre hakkı, insan haklarında evrimi sağlayan önemli bir özellikli hak türü olarak ortaya çıkmıştır.

İnsanlar arasındaki dayanışmayı gerçekleştirmek ve ortak değerlerin dayanışma yoluyla korunması, geliştirilmesi amacıyla UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) yeni insan hakları oluşturma çabası içine girmiştir. Bu çabalar sonucu, barış hakkı, gelişme hakkı, halkların kendi kaderini belirleme (self-determinasyon) hakkı ve çevre hakkının da içinde bulunduğu "dayanışma hakları" üçüncü kuşak haklar olarak belirlenmiştir. Dayanışma haklarının kaynaklandığı sorunlar, "tüm insanlığın yan yana geldiği takdirde çözebileceği, yoksa tek tek insanların ya da ülkelerin, üstesinden gelemeyeceği sorunları" oluşturmaktadır.

Çevre hakkı, diğer dayanışma hakları gibi belirli bir topluluk halinde yaşam anlayışını dile getirir. Toplumsal yaşama katılanların tümünün çabalarını birleştirmesiyle gerçekleşebilir. Dayanışma hakları, insanlar arasındaki dayanışma ve birlikte hareket etmeyi geliştirmeye yönelik olup İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin idealini gerçekleştirmeyi de doğal olarak amaçlamaktadır. Çevre hakkı sahipleri, çevrelerindeki "olumsuz" etkilerden korunma, "olumlu" etkileri de isteme olanağına sahiptirler.

Çevre hakkının dile getirildiği ilk toplantı, Stockholm Konferansı olmuştur. Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nın 5-16 Haziran 1972 tarihleri arasında Stockholm’de gerçekleştirildiği ‘İnsan Çevresi Konferansı’na 100’den fazla ülke temsilcisi katılmıştır.

Konferansın en önemli amacı ve hedefi; her ülkenin çevreye karşı sorumluluğunu kabul etmesi, insanın yeryüzündeki varlığını sürdürebilmesinin esas koşulu olduğu noktasında birleşilmesidir. Konferans sonucunda ise, gelişmekte olan ülkeleri, kalkınırken çevre sorunlarının ortaya çıkmasını önlemeye yöneltmenin, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki ayrımlar giderilmedikçe çevre koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir ilerleme kaydedilemeyeceğinin ve kalkınmanın çevreyi korumakla çelişen bir tarafının olmadığının önemine varılmış ve bu düşünceler kabul edilmiştir. İnsanlık ve uygarlık tarihi, bir bakıma özgürlükler ve haklar mücadelesi tarihidir... Fransız hukukçu Karel Vasek, tarihsel evrimine göre insan haklarını üç kuşak haklar olarak sınıflandırılmıştır.
-Birinci Kuşak Haklar: Temel özgürlükler, kişi hakları ve siyasal haklar.
-İkinci Kuşak Haklar: Ekonomi, sosyal ve kültürel haklar.
-Üçüncü Kuşak Haklar: Dayanışma hakları olarak 20. Yüzyılın ikinci yarısının, ikinci çeyreği ile birlikte gelişen ve şekillenen haklardır.